Oyuncular
Sorunu sor hemen cevaplansın.
oyuncular teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- cast
- oyuncu
- {i} actor
I don't think he's a great actor.
-Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
Do I look like an actor?
-Bir erkek oyuncuya benziyor muyum?
- oyuncu
- playful
Ferrets are playful and curious.
-Yaban gelincikleri oyuncu ve meraklıdırlar.
They were so playful.
-Onlar çok oyuncuydular.
- oyun
- {i} game
Football is an old game.
-Futbol eski bir oyundur.
Soccer is an old game.
-Futbol eski bir oyundur.
- oyuncu
- {i} player
He is by far the best player on the team.
-O, açık ara farkla takımda en iyi oyuncudur.
We regard him as the best player on the team.
-Biz, ona takımın en iyi oyuncusu gözüyle bakıyoruz.
- oyuncu
- performer
The audience applauded the performer.
-Seyirci oyuncuyu alkışladı.
The design of the theatre enabled the audience to get up close and personal with the performers.
-Tiyatronun dizaynı, seyircilerin oyuncularla daha yakınlaşıp, özel bir bağ kurmalarını mümkün kıldı.
- oyun
- play
The playground is divided into three areas by white lines.
-Oyun alanı, beyaz çizgiler tarafından üçe bölünmüş.
Resident Evil 4 is one of the best games I have ever played.
-Resident Evil 4 şu ana kadar oynadığım en iyi oyunlardan biridir.
- oyuncular (tiyatro)
- cast
- oyuncular grubu
- ruck
- oyuncular kim
- Who are the stars
- oyuncu
- tricky
- oyun
- performance
Would you like to see a live performance of a play with me Saturday?
-Cumartesi günü benimle bir oyunun canlı performansını görmek ister misin?
Has the performance started yet?
-Oyun henüz başladı mı?
- oyun
- {i} act
The actor was on the stage for most of the play.
-Aktör oyunun büyük bölümünde sahnedeydi.
I don't think he's a great actor.
-Ben onun büyük bir oyuncu olduğunu düşünmüyorum.
- oyun
- acting
Jane has been acting in movies since she was eleven.
-Jane on bir yaşından beri filmlerde oyunculuk yapıyor.
Jane has been acting in films since she was eleven.
-On bir yaşından beri, Jane filmlerde oyunculuk yapıyor.
- oyun
- hoax
I believe it's all a hoax.
-Bunun hepsinin bir oyun olduğuna inanıyorum.
- oyun
- {i} playing
Whenever you visit him, you will find him playing video games.
-Onu her ziyaret edişinizde, onu video oyunları oynarken bulacaksınız.
The baby is playing with some toys.
-Bebek bazı oyuncaklar ile oynuyor.
- oyun
- stage play
- oyun
- trick
Jack played a dirty trick on me.
-Jack bana kirli bir oyun oynadı.
It is no use trying to play a trick on me.
-Bana oyun oynamaya çalışmanızın faydası yok.
- oyun
- canard
- oyun
- jeu (fr)
- oyun
- wiles
- oyun
- dalliances
- oyun
- pretense
- oyun
- sham
- oyun
- intrigue
- oyun
- presentation
- oyun
- representment
- oyun
- piece
Climbing that mountain was a piece of cake.
-O dağa tırmanmak çok oyuncağıydı.
- oyuncu
- (Argo) prankster">(Argo) prankster
- oyuncu
- (Argo) tricker">(Argo) tricker
- oyuncu
- (Argo) cut-up">(Argo) cut-up
- oyuncu
- gamester
- oyuncu
- practical joker
- oyuncu
- (Bilgisayar) players
What is the average height of the players?
-Oyuncuların boy ortalaması nedir?
We are basketball players.
-Biz basketbol oyuncusuyuz.
- oyuncu
- trickier
- oyuncu
- (Politika, Siyaset) agent
- oyun
- spectacle
- oyun
- ruse
- oyun
- prank
Stop playing pranks on me!
-Bana oyun oynamayı kes!
- oyun
- sell
That toy is selling like hot cakes.
-O oyuncak çok satılıyor.
The toy seller was very friendly.
-Oyuncak satıcısı çok samimiydi.
- oyun
- artifice
- oyun
- representation
- oyun
- show
A friend of mine showed me all the dolls he had bought abroad.
-Arkadaşlarımdan biri yurt dışında aldığı bütün oyuncak bebekleri bana gösterdi.
The Comédie Française is the theater that shows Molière's plays.
-Comédie Française, Molière'in oyunlarını gösteren tiyatrodur.
- oyun
- dodge
- oyuncu
- frisky
- oyuncu
- sportive
- oyuncu
- scorer
- oyuncu
- skittish
- Oyun
- gameplay
- Oyuncu
- (Spor) gamer
Mary considered herself a gamer.
-Mary kendini bir oyuncusu olarak gördü.
I wanna marry a gamer girl.
-Oyuncu bir kızla evlenmek istiyorum.
- oyun
- diversion
- oyun
- gamers
- oyun
- playgrounds
- OYUN
- (Askeri) gaming">(Askeri) gaming
- oyun
- gouge
- oyun
- {i} frolic
- oyun
- flimflam
- oyun
- ludo
- oyun
- practice
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place.
-Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
- oyun
- gambol
- oyun
- dalliance
- oyun
- stratagem
- oyun
- {i} presentment
- oyun
- cheat
- oyun
- {i} sport
- oyun
- double
I enjoy playing doubles with Tom.
-Tom'la teniste çiftli oyun oynamaktan hoşlanıyorum.
- oyun
- chouse
- oyun
- wrestling a movement designed to throw one's opponent off guard
- oyun
- device
- oyun
- wheeze
- oyun
- dance, folk dance
- oyun
- play, theatrical presentation
- oyun
- dance
He knows many folk dances.
-O birçok halk oyunu biliyor.
- oyun
- trick, ruse
- oyun
- game; play, performance; drama; dance; trick, ruse, game, hoax, prank
- oyun
- rounders
- oyun
- pelota
- oyun
- stratsgem
- oyun
- gull
- oyuncu
- tricky, deceitful
- oyuncu
- kitten
- oyuncu
- {s} prankish
- oyuncu
- trouper
- oyuncu
- play actor
- oyuncu
- {i} gambler
- oyuncu
- {i} trickster
- oyuncu
- {i} Thespian
- oyuncu
- hoaxer
- oyuncu
- player; (erkek) actor; (kadın) actress; trickster; playful, frisky, frolicsome; tricky
- oyuncu
- player (of a game)
- oyuncu
- actor; actress
- oyuncu
- playful, frolicsome
- oyuncu
- tricksy
- yardımcı oyuncular
- supporting cast
- yardımcı oyuncular
- support
- yıldız oyuncular
- all star performers
İlgili Terimler
oyuncular teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Oyun
- (Osmanlı Dönemi) ŞEMA'
- Oyun
- (Osmanlı Dönemi) DEYDENUN
- Oyun
- lub
- Oyun
- (Osmanlı Dönemi) LAG
- Oyun
- baziçe
- Oyun
- (Osmanlı Dönemi) DÜABE
- Oyuncu
- (Osmanlı Dönemi) LU'BE
- Oyuncu
- (Osmanlı Dönemi) LAHÎ
- oyun
- Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma
- oyun
- Teniste taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
- oyun
- Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü
- oyun
- Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü: "Büyük annem yeni dansları eski kabakçı Arapların oyunu kadar bile güzel bulmuyor."- H. E. Adıvar
- oyun
- Şaşkınlık uyandırıcı hüner
- oyun
- Kumar: "Bazıları oyun başından kalkar kalkmaz her şeyi unuturlar."- P. Safa. Şaşkınlık uyandırıcı hüner
- oyun
- Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence
- oyun
- Hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
- oyun
- Kumar
- oyun
- Taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç
- oyun
- Hile, düzen, desise, entrika
- oyun
- Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi
- oyun
- Sahne veya mikrofonda oynamak için hazırlanmış eser, temsil, piyes
- oyun
- Güreşte rakibini yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareket
- oyun
- Oğuz Atay'ın yarattığı, yazınsal karakterlerin genel davranış biçimi
- oyun
- Eski Türkler'de şaman, baksı, kam, ozan gibi adlar verilen büyücü-şairler için kullanılan bir başka sözcük
- oyun
- Hile, düzen, desise, entrika: "Atatürk hiçbir zaman onların oyununa kanmış değildir."- H. Taner
- oyuncu
- Düzenci, hileci. Çok oyun yapan, oyundan oyuna geçen (kimse)
- oyuncu
- Sahne, perde veya bir gösteride rol alan sanatçı, aktör, aktris
- oyuncu
- Sahne, perde veya bir gösteride rol alan sanatçı, aktör, aktris: "Hiç kibar sınıfından, asilzade bir gencin oyuncu olduğunu gördünüz mü?"- P. Safa
- oyuncu
- Oyunu seven
- oyuncu
- Çok oyun yapan, oyundan oyuna geçen kimse
- oyuncu
- Herhangi bir oyunda oynayan kimse: "Oyuncuları meydana çağırıyor ve düdüğümü çalıyorum."- P. Safa
- oyuncu
- Herhangi bir oyunda oynayan kimse
- oyuncu
- Düzenci, hileci
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.